Türler Arası İlişkiler | Ekoloji

yazan M.Doğan Özdemir
Yayınlanma: Son Güncelleme 0 yorum 1,3Bin okuma 9 dakika

Belli bir yerde ve zamanda farklı iki türe ait bireylerin bulunuşu çok çeşitli ve önemli sonuçlar yaratır. Teorik olarak iki türe ait bireylerin beraber yaşamaları (kohabitasyon) bu türlerden her biri üzerinde uygun ya da uygun olmayan nötr bir etki gösterir. Türler arası ilişkileri belli ölçekler dahilinde sınıflandırmak mümkündür. Bunlar Nötralizm, Rekabet, Mutualizm, Kooperasyon, Komensalizm, Amensalizm, Parazitizm ve Predasyon olmak üzere sekiz bölümde incelenebilirler.

İLİŞKİ TİPİTÜRLER BİRLEŞMİŞ HALDETÜRLER AYRI
Türler arası ilişki şekilleri (Odum, 1971)ABAB
1- Nötralizm (A ve B bağımsız)Etki YokEtki YokEtki YokEtki Yok
2- Rekabet (A ve B Rekabetçi)AzalırAzalırAzalırAzalır
3- Mutualizm (A ve B Simbiont)ArtarArtarAzalırAzalır
4- Komensalizm (A Komensal – B Konak)ArtarEtki YokAzalırEtki Yok
5- Amensalizm (A Amensal – B İnhibitör)AzalırEtki YokEtki YokEtki Yok
6- Parazitizm (A Parazit – B Konak)ArtarAzalırAzalırEtki Yok
7- Predasyon (A Avcı – B Av)ArtarAzalırAzalırEtki Yok

Rekabet ve Ekolojik Niş

Rekabet

Ekolojide rekabet, belli bir yaşam kaynağı için iki birey veya populasyon arasında oluşan mücadeledeki yaşam şeklidir. Bu yaşam şeklinde iki taraf da zarar görür. Ancak zararın etki derecesi farklı olur. Diğer bir değişle, taraflardan biri diğerini ortadan kaldırabilir. Canlılar arasında rekabete neden olan kaynaklara örnek olarak besin, ışık, yuvalanma, saklanma vb. gösterilebilir. Ekolojik rekabet aynı türün bireyleri arasında ya da farklı türün populasyonları arasında olabilir. Örneğin, iki köpeğin bir kemik için mücadelesi, tavukların belli miktardaki yem için mücadeleleri tür içi; kedi ile köpeğin bir et parçası için mücadelesi türler arası rekabetin tipik örnekleridir. Ekolojik rekabet populasyonların gelişiminde önemli bir etkendir. Bu nedenle populasyon çalışmalarında ilk olarak ele alınan önemli bir konuyu oluşturur. Ancak araştırmalar özellikle farklı türler arasındaki rekabete yönelik olup, tür içi rekabet daha ziyade yoğunluğa bağlı faktörlerde incelenir. Ekolojide rekabet kuramı Lotka ve Voltera (1925-1926) tarafından, rekabetle elenme ilişkisi ise Gause (1934) tarafından ortaya atılmıştır.

Ekolojik Niş

İki türün ekolojik yönden benzemesi bunların fiziksel, kimyasal ve biyolojik gereksinimlerinin aynı olduğunu gösterir. Türler doğal olarak yaşadıkları yerdeki fiziksel (sıcaklık, ışık, nem vb.), kimyasal (besleyici tuzlar vb.) ve biyolojik (besin cinsi, avcılar vb.) koşullara evrim yoluyla uyum sağlamışlardır. Odum (1975)’a göre niş bir organizmanın ekolojik görevi ya da işlevi anlamındadır. Niş sözcüğü ilk kez 1917 yılında J.Grinnel tarafından organizmanın fiziksel olarak yaşadığı yer anlamında kullanılmıştır. Bundan on yıl sonra Elton (1927), niş deyimini, organizmaların ekosistemin diğer canlı öğeleri arasındaki yerini belirtmek amacıyla kullanmıştır. Daha sonra niş kavramı beslenme ilişkilerinden değişik ilişkileri de kapsayacak şekilde genişletilmiş olup, organizmaların hem fiziksel anlamda, hem de işlevleri açısından ekosistemdeki yeri anlamında kullanılmaktadır.

Gerek deneysel çalışmalar ve gerekse doğadaki gözlemler, rekabetin türlerin yakınlık derecesine bağlı olarak değiştiğini ve en yüksek rekabetin birbirine çok yakın türler arasında oluştuğunu göztermiştir. Teorik olarak aynı kaynaklara gereksinim duyan iki türün sınırda beraber yaşayamayacakları ve bunlardan birinin diğerini belli bir zaman sonunda ortadan kaldırabileceği kabul edilir. Bununla beraber aynı besini kullanan iki komşu tür herhangi bir rekabete girmeden birlikte yaşayabilirler. Bunun en büyük tipik örneğini çam ormanlarında yaşayan kuşlardan Dendrocia genusu türleri oluşturur. Bu türlerin ağacın farklı bölümlerinde yem aradığı gözlenmiştir. Kuşlardan diğer bir örneği Phalacrocorax türleri oluşturur. P. aristotelis ve P. carbo aynı biyotopta yaşarlar ve balıklarla beslenirler. Ancak yararlandıkları balık türleri farklı olup, P. carbo derine dalabilir ve dip balıklarını yakalar, halbuki P. aristotelis yüzey sularında yaşayan pelajik balıkları besin olarak alır.

Predatörlük ve Parazitizm

Besinini canlı olarak arayan serbest hayvanlara Predatör (Avcı) Form adı verilir. Parazitler ise diğer organizmaya bağlıdır, yani serbest yaşamları yoktur ya da sınırlıdır. Yaşam evrelerinin en az bir periyodunda konağının içine (endoparazit) ya da dışına (ektoparazit) bağlı olarak yaşamlarını sürdürürler. Bununla beraber doğada predatörlerle parazit formlar arasındaki fark o kadar kesin değildir; her iki tip arasında geçiş formları mevcuttur.

Predatör terimi canlı varlıkları yakalayan, öldüren ve yiyen organizmaları içerdiğinde çok çeşit biyolojik tipleri içine alır. Örneğin, etoburlar arasında çabuk hareketleri sayesinde avını izleyen formlar, avını pusuda bekleyen formlar, avını mücadele vererek yakalayan formlar vb. gibi. Bilimsel olarak düşünüldüğünde milyonlarca Pteropod’u sudan filtre eden balina da bir etoburdur. Tek başına yaşamını sürdüren hayvanlar predatörlerin saldırısından çeşitli şekillerde (örneğin, morfolojik değişimler ya da özel davranışlarla) kendilerini korumak isterler. Tetrodontid’lere ait balıklar büyük etobur balıklardan kurtulmak için vücutlarına çok miktarda su absorbe eder ve bu sayede vücut dikenleri dik konuma geçer.

Gerek predatör formlar ve gerekse parazitik formlar bir ya da bir çok türe bağlı olarak varlıklarını devam ettirebilirler. Buna göre de türler polifag (memeli ve böceklerin çoğu buraya dahildir), oligofag (Tenia’lar) ya da monofag (parazit böceklerin çoğu) olabilirler.

Simbiyosis – Mutualizm

Birbirlerine karşılıklı yararlar sağlayan iki organizmanın bir arada yaşaması haline Simbiyosis ya da Mutualizm denir. Bu ortaklığı oluşturan türlerden birinin bulunmaması halinde diğerinin yaşamı felce uğrar. Simbiyosis’in en iyi örneğini bitkiler verir. Örneğin, yosunlarla mantarların oluşturdukları likenler tek bir organizma hissini verirler. Doğada rastlanan simbiyosislerden özellikle tek hücreli yosun ya da bakterilerle olan simbiyosis çok yaygındır. Çeşitli klasislerden olan hayvanlar (Ciliat’lar, Rhizopod’lar bazı medüz ve yassı kurtlar) yosunlarla simbiyosis kurmuşlardır. Bu yosunlar hayvan tarafından ya hiç sindirilmez ya da kısmen sindirilebilir. Karınca ve termitlerin mantarlarla olan simbiyosisi de dikkate değerdir. Çok hücreli hayvanlar arasındaki simbiyosise en tipik örneği ise Pagurus ile Calliactis arasındaki ortaklık oluşturur. Bu ortaklıkta Calliactis, Pagurus‘u düşmanlara karşı özel yakıcı salgısıyla korur ve kendisi de Pagurus‘un besinlerinden yararlanır. Bu örneklerden başka doğada gerek bitkiyle bitki, gerekse bitkiyle hayvan ya da hayvanla hayvan arasında rastlanan pek çok simbiyosis tipine rastlanır.

Komensalizm

Komensalizm ile simbiyosis arasındaki sınırı çizmek bazı hallerde çok güçtür. Burada karşılıklı olarak anlaşmış türlere Komensal Türler adı verilir. Bu iki türün birbirlerine karşı zararları olmayıp yararları vardır. Genellikle komensal türler belli bir türü işgal etmezler; her türün birden fazla komensalı olabilir. Örneğin, büyük boylu aslangiller avlarını yakaladıklarında düzenli olan komensalleri (çakal, sırtlan vb.) derhal ortaya çıkar. Bazı hallerde büyük boylu hayvanlar daha küçük hayvanların davranışı sayesinde bir besin kaynağına yönlendirilebilirler. Örneğin, bir büyük hayvan leşi üzerinde bulunan kargalar bu leşi parçalama yeteneğinde olmadıklarından çeşitli davranışlarıyla akbabaları davet ederler. Diğer bir komensalizm şekli komensal türlerin, etobur türlere eşlik etmesidir. Bu duruma örnek olarak köpek balıklarına eşlik eden Echenesis sp. ve Naucrates ductor gibi balıklar gösterilebilir. Komensal türlerin diğer bir özelliği kendinden daha iri ve kuvvetli olan ortaklarının korumasında ve bunların besinlerine ortak olmalarıdır. Bazı hallerde komensal türler büyük predatörler tarafından taşınırlar. Poliket’lerden Nereis fuscata, Pagurus‘ların yerleştiği Gastropot kabuğu içinde oturur ve Pagurus bir besin bulunca derhal dışarıya çıkar. Bu örneklerin dışında doğada rastlanan daha pek çok komensal örnekler vardır.

Amensalizm

Genellikle bitkilerde yaygın olan amensalizm, bir türün salgısı ile diğer bir türün gelişmesinin durması durumudur. Amensalizme doğrudan rekabette rastlanır. Amensalizme örnek olarak Hieracium polisella türü gösterilir ki, bu bitkinin kökleri tarafından salınan toksik maddeler ortamda bulunan yıllık bitkileri elimine eder. Amensalizm sucul ortamda da oldukça sık görülen bir olaydır. Örneğin, Peridinid’lerden Gonyaulax genusuna ait türler denizlerde zaman zaman Red-tide (Kırmızı su) olayını oluştururlar ve ortamdaki pek çok hayvan türünün ölümüne neden olurlar. İki organizmanın düzenli bir şekilde her zaman yan yana bulunmaları durumundaki ilişkilerine Sinesi denir. İki organizma birbirinden bağımsız olarak yaşayabiliyorsa, yani birinin diğeri üzerinde hiçbir etkisi yoksa bu halde de Nötralizm‘den söz edilir.

Bir yorum bırakın

Okumaya Devam Et

Bir Türk'ün Gözünden Sucul Dünya..!

Bu web sitesi, deneyiminizi iyileştirmek için tanımlama bilgilerini (çerez) kullanır. Bu konuda sorun yaşamadığınızı varsayacağız, ancak isterseniz devre dışı bırakabilirsiniz. Onayla İncele

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen web sitemiz için tarayıcılarınızdan AdBlocker uzantınızı devre dışı bırakarak bize destek olun.